Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

31 Temmuz 2015 Cuma

Ah Bu Ben

Merhaba!
Nasılsınız gençler, havalar sıcak, gündem sıcak, eeee hal böyle olunca ne paylaşım yapmak
geliyor içimden ne yazı yazmak! Sinirlerim de bozuk, kaç gündür yazasım yok ama uyku tutmadı
kalktım gecenin köründe bu postu giriyorum. En sevdiğim gruplardan olan konserine gidip
hüngür şakır ağladığım sevgili MFÖ'yle bu sıcak yaz gecesinde şu  şarkısıyla
melankoliye vuruyorum. Dolunayın da etkisiyle acayip duygusala bağladım.
Kimseyi dinlemek konuşmak istemediğim bir dönem,
İnsanların kendini beğenmişliği, egoları, dengesiz hareketleri sayesinde kendimi
sorgular oldum. O kadar yorgun hissediyorum ki, galiba artık kırıla kırıla kırılmamayı
öğrendim. Hayatta en önem verdiğim şey kalp kırmamak, tamam kabul ediyorum 
bazen acayip laf sokuyorum ama taşıyorum napim. Taşırmayın beni, taşarsam fena olur
diyorum kimse affedersiniz şeyine takmıyor. Sonra bak iyi mi oluyor!
Bilmiyorum arkadaşlar ben anlamıyorum insanları, doğru düzgün, yalansız, taktiksiz
olmak işe yaramıyor. O kadar şey yazasım var , o kadar doluyum  ama sanki
görünmez bir el yazma Aycan sakın yazma diyor. Yazmayacağım, Allah konuyu biliyor :)


Ben bu kadar şikayet ederken güzel şeyler, güzel insanlar da tanıyorum, tanımaya devam edeceğim.
Hep şikayet olmaz biraz şükür etmek gerek değil mi!
Hayatım, hayatlarımız dört dörtlük değil, küçük şeylerden mutlu olmayı öğrendim, biraz zor oldu ama öğrendim :) Size küçükcük bir anektod anlatacağım, bakın küçücük bir rica nelere kadir.
Geçenlerde instagramda "göz kremim bitti, kihls markasının kremini denemek istiyorum" diye yazdım. Little Butterfly blogunun sahibi Sena "Aycan ben sana tester yollarım" diye dönüş yaptı.
Biraz zaman geçti Sena beni aradı, adresimi aldı, telefonda konuştuk muhabbet ettik.
Dün kargo geldi, ben şok,bir kutu dolusu testerlar, hediyeler göndermiş Sena.
Hediyeler falan umrumda değil, düşünmesi yeter zaten.
Sena'ya tekrar tekrar teşekkür ediyorum.

Görüldüğü gibi bir zirvede, bir dipte yaşayıp gidiyorum.
Bir hafta içinde hem canımın sıkıldığı, hem mutlu olduğum iki olay yaşadım.
Hemen isyan etmek, olayı "drama queen" bağlamak benim işim, kabul ediyorum
tepkilerim biraz fazla ama bu da benim, değişmiyor, değiştiremem.
Hayat bana her isyanın sonunda kocaman bir tokat atıyor " gördün mü salak, boşuna üzüldün"
diyor. Nedense hep üzülmem gerekiyor mutluluğa ulaşmam için.
Demek ki ödenmesi gereken bedeller var.
Bilemiyorum blogdaşlarım, hem mutlu, hem melankolik olmak cidden zor işmiş şu an anladım :)

Yalnızlık ömür boyuymuş bunu anladım, insanların arsızlığını anladım, vazgeçmemem gerektiğini anladım, blogu boşlamamam gerek bunu çok iyi anladım, annem olmasa ölürüm bunu anladım, güvenin çok zor kazanıldığını anladım, kalbim camdanmış meğerse bunu anladım, sandığımdan güçlüymüşüm anladım, bakalım daha neler anlayacağım.Siz neler anladınız bu hayattan, lütfen yazın!

Zor, zor, zor! Hayat zor! Bi gidesim var ki hiç sormayın!





En seviklerimden "Ah bu ben" 

27 Temmuz 2015 Pazartesi

İzledim || The Affair

Merhaba!
How are you "tatile gidemeyenler kulübü" oldukça sıkıcı geçen yaz ayının
verdiği yetkiye dayanarak dizi önerilerine devam ediyorum.
Şu an bu yazıyı balkonda püfür püfür esen bir havada yazıyorum, fonda
ise şu şarkı çalıyor. Allah'ım ne kadar melankolik bir hava bu böyle.
Tam atarlanmalık, yazmalık bir havadayım anlayacağınız. Ayyy ürperdim bile :)

İzlesem mi, izlemesem mi diye çok düşünmediğim bir dizi The Affair,
düşünmedim diyorum çünkü Showtime işin içindeyse güzeldir.
Kısaca konusu ;
Noah 25 yıllık evlidir ve 4 çocuğu vardır, Montauk adlı kasabaya
karısının baba evine tatile gelir burada bir restoranda garsonluk yapan Alison
ile tanışır. Alison'ın evliliğinde problemler yaşamaktadır, kocası  Cole'un maddi
problemleri de işin içine girince Alison iyice yalnızlaşır ve Noah ile yakınlaşmaya başlar.
Aldatma, psikoloji, ilişkiler ve  evlilik üzerine kurulmuş dizinin karakterlerini tanıyalım.

the affair Noah Solloway (Dominic West)
Noah Solloway (Dominic West)
Zengin karı almanın tüm nimetlerinden yararlanan Noah şerefsizi,
45 yaşındadır, öğretmenlik yaparak ailesini geçindirmeye çalışır tabii geçindiremez,
Karısının ailesinden gördüğü maddi desteği sürekli kafasına kakılması adamı
evden uzaklaştırmaya iten sebeblerlerden.
Kayınbabasından ölesiye nefret eden Noah, karısını seven sadık bir kocadır .
 Kendisi ayrıca yazar Montauk'da yeni bir kitap yazma ve tatilini geçirme planları Alison ile takılmaya başlayınca suya düşer. Güvenilir bir profil çizen melek yüzlü şeytan seni.
Genç karıyı görünce gül gibi Helen'i aldatıyor. Aldatıyor ama adam da hayatında karı
görmemiş be, işte bunlar böyle iyice yaşıcaklar ki gözleri dışarıda olmasın, yoksa
Noah gibi 45'inde azar. Ahhhh Noah ahhh...

helen solloway
Helen Solloway ( Maura Tierney)
Noah'ın karısı
Ünlü bir yazarın kızı olan Helen, Noah ile üniversitede tanışır ve evlenirler.
4 çocuk yapan halen taş gibi söylemeden geçmeyeyim :)
Kocasına aşık, evlilikleri mükemmel olmasa da iyi giden bir ilişkileri var.
Noah ile evlenmesinin en önemli sebebi "güvenilir" "sadık" olmasıymış.
Adam 45'inden sonra azdı napsın kadın.
Kuralcı ancak yerine göre de yumuşak başlı bir anne, çocuklarıyla ilişkisi
iyi ancak 4 çocuk olunca kocasını biraz unutabiliyor. Ailesinin problemleri de
evliliğine yansıyınca arada denge olmaya çalışıyor. Kısaca sevdim ben Helen'i.

ruth wilson
Alison (Ruth Wilson)
Seni ördek dudaklı senii, hem kzıyorum, hem acıyorum üzülüyorum ben bu kıza.
Büyük bir trajedi yaşamış sonrasında bir türlü kendini toparlayamamış, kocasını affedememiş.
Noah ile ilişkisi hayatında iyi giden tek şey, başlarda birbirlerine hiçbir söz vermeselerde
işler gittikçe derinleşiyor. Alison'ın gizemli havası ve güzelliği diziyi izlenir kılmış.
Kadın iyi de oynuyor hakkını yememek lazım.


Cole (Jashua Jackson)
Alison'ın kocası
Kendisini ergenlik dizim olan Dawson's Creek'den hatırladığım yakışıklı kişilik
Cole. Böyle kocam olacak gidicem aldatıcam heeee... Tövbeeee...
Şunun kirli sakalına bakın hele, kurban olurum ben ona.
Cole; aileden kalan at çiftliğini yönetiyor ancak maddi sıkıntılar almış başını gitmiş.
Karısıyla meseleleri halletmişler gibi görünse de bişiler gitmiyor o da farkında ama
seviyor ve Alison'ı bırakmak istemiyor.

Dizinin en önemli olayı işleyişi, nasıl mı?
50 dk olan dizinin 25 dk. Noah'ın gözünden, 25dk. Alison'ın gözünden anlatılıyor.
Yani izlerken tek bir açıyla izlemiyorsunuz. Noah'a göre Alison başlatıyor ilişkiyi,
Alison'a göre Noah. Bunu izlemek bana güzel geldi. Tek bir bakış açısı yok.
Tempo sıkıcı biraz, garip bir şekilde ben sıkılmadım.
Psikolojik olarak beni etkileyen bir dram oldu The Affair.
Klişe bir konuyu allem edip kallem edip, olayları güzel bağlayıp sunmuşlar.
Dizinin gri havası da beni etkiledi.
Evliliklerin tükenmişliği, biriyle birlikte bütün olmak yerine duyulan yalnızlık hissi,
kendini aşamama, tüm bunları bana hissettiren nadir dramlardan.
Hiç evlenmesem de Alison'ın ne yaşadığını, içinde ne gibi bir boşluk olduğunu tahmin etmek
çok da zor değil. Tabii bu yaptığı şeyi meşru kılmıyor ama anlayabilmek belki de beni etkiledi.
İkinci kadın olmak, hiçbir zaman elde edemeyeceği bir erkeği sevmek zor, aşılması zor bir duygu.
Aldatılan kadının yerinde asla olmak istemem dedim izlerken.
Yazlık bir kaçamağın hayatları nasıl değiştirdiğini izliyoruz, izlerken soguluyoruz.

Kısaca ben sevdim, boş vaktinizde izleyebilirsiniz.
2. sezon onayını da almış. ilk sezon 10 bölüm, süresi biraz uzun, gereksiz olmuş bence
45 dk. yeterliymiş, ama biz bilemeyiz Showtime bilir.
Şans verin, izlerseniz de "ben izledim" deyin.


Takipte kalın!
instagram/aycanhatadair
twitter/aycanhayatadair
youtube/aycanhayatadair
periscope/aycanhayatadair


20 Temmuz 2015 Pazartesi

Bayram Bitti! Eeee Şimdi?

Merhaba!
Bir dargın, bir barışık süregelen hayat maceramda  Ramazan Bayramını  geride bıraktık.
Her zaman olduğu gibi tatil ve güneşin tadını çıkaranlara saydırdığımız şu günlerde
şehirde kalan garibanlar olarak hayatın en mahrem yerine tutunmayı kendimize
görev bildik. Görüldüğü üzere kıskançlık tavan ben de :)
Bayramda akraba ziyareti yapanlara, baklava, sarma, kolonya, çorap ve şekerden
oluşan bu bütün kampanyayı %100 bedava sahip olan uzak veya yakın kan bağım bulunan, bulunmayan herkesi "sevgiyle" kucaklıyorum.
Bu kampanyadan kalan sohbetleri derledim sizlere, hadi bakalım ne inciler dökülecek :)

1) Nedense bu "akraba sohbetleri" sürekli 
"senin paran çoksa benim de çok" ya da "benim kızım evli bak sen evde kalmışın",
"benim çocuğum yeni araba aldı", "tatile Bodrum'a gidiyorum, sen nereye gideceksin
gibi gibi.... saçma sapan  sidik yarışı muhabbetine giriyor. Aycan
o kolonyayı ağzınızdan içeri boca etmesini bilir ama "yaaa sabır" der.


2)  "Facebook'da seni ekledim neden kabul etmedin?"
Etmedim ya, Allah Allah sevmiyorum lan ben seni,
"yılışıksın hem de yalancısın neden kabul edicem" demek geliyor içimden ama genelde
cevap boynum bükük, ses tonum yavaş bir şekilde "çok facebook kullanmıyorum ya" oluyor.


ramazan bayramı

3-) Facebook falan bitti şimdi sıra instagram'a geldi, maşallah beni ne yapıp edip
buldukları için kaçacak yer kalmıyor en son blogu ve youtube kanalını da bulmuşlar.
Yaşasınnnn :) Tabii ki ben saklamıyorum kendimi "mal" gibi meydandayım ama
bu blog işini pek söylemiyorum yakınlarıma, bizim akrabalar dedektif gibi
videoları falan izlemişler, neyse kaçınılmaz sonumdu zaten. 
Haydi bakalım gelsin sorular " nasıl çekiyorsun, para kazanıyor musun?" :))
Offff offfff diyor bi sonra ki maddeye geçiyorum.


4-) Misafirler hakkında atıp tutmak ne kadar doğru?
Valla bence doğru çünkü yazmazsam çatlarım.
Anlamadığım herkes herkesin her bokunu bildiğini halde neden bu kadar
"ben iyiyim" çabası.
 Tamam iyisin, zenginsin, çok arkadaşın var, Bodrum'un imbatını seviyor  yüzüne
hafif dokunuşlar yaptırıyorsun, bütün arkadaşların doktor, evin çok güzel, çok iyi yüzme biliyorsun,
gezmediğin yer kalmamış. 
BANANE BANANE BANANE.
Sen insan ol önce, yalnızlığını örtbas etmeye çalışma, bu söylediklerin psikolojik rahatsızlık,
neyi ispata çalışıyorsun, kimsin, nesin? Diyemedim ya la :)

Oldum olası kendini met eden insanları sevmem, annem hep söyler "sen kendini met etme,
başkaları etsin" bırakın boş konuşmayı akrabalar, arkadaşlar. Neyin ne olduğunu çok iyi biliyoruz biz, merak etmeyin, sizin sallama ütopik hayal dünyanıza da;  heeee... deyip geçiyoruz işte, dinliyoruz öyle.

Bu kadar şikayet yeter diye düşünüyorum, sıra geldi sizin hezeyanlarınıza,
bu bayram ne geyikler döndü; kimin kızı kocaya kaçmış, kimin oğlu karıyı boşamış,
kim batmış, kime miras kalmış, kimin evliliği bitmek üzere, kim nereden ev almış,
tatile nereye gidilmiş, parayı kumarda yiyen kim, kimin gelini fettan, geçimsiz?
Hadi dedikoduları alayım please :))

Takipte kalın!
periscope/aycanhayatadair



14 Temmuz 2015 Salı

Ne Dinliyorum?

Merhaba!
Bursa'da hava 35° yanıyoruz çatır çatır, oruçluyken değil dışarı çıkmak konuşmak bile
zor, haliyle ne fotoğraf çekebiliyorum ne de yazabiliyorum.
İdare edeceğiz, siz sevgili okuyucularımla çok sevdiğim deli gibi dinlediğim 
3 şarkıyı paylaşmak istedim. Müzik nasıl bir güç, nasıl bir şifa!
Dinlerken deli gibi heyecanlandığınız şarkılar var mı?
Yoksa ben de bir tuhaflık mı var ? ☻



Alicia Keys - New York


Coldplay- Trouble 



First Aid Kit - My Silver Lining

Favorim First Aid Kit - My Silver Lining  bayıldım.
Takarım ben bu şarkıya şimdi iyice, bıkmadan dinlerim :)




13 Temmuz 2015 Pazartesi

10 Temmuz 2015 Cuma

Hakkımda Bilmediğiniz 11 Şey

Merhaba!
Misstanbulazzi beni "hakkımda bilmediğiniz 11 şey" tagına davet etmiş, kendisine
teşekkür ediyorum, uzun zamandır tag yapmıyordum iyi oldu, ne yazsam diye düşünürken
sorulara cevap vermek eğlenceli olacak, özlemişim :) 
Gerçi siz benim hakkımda her şeyi biliyorsunuz ama olsun :)


1- Neden blog yazmaya başladın?
Hiç bilmeden başladığım "blog yazma girişimimi"
önce yaptığım ahşap boyama ve kedin yap işlerini paylaşmak için açtım, ancak
benim için yazmak, paylaşmak tutku haline geldi. 
Galiba en önemli nedeni bana iyi gelmesi, terapi yöntemim olması.
Yazmadan yapamam! 

2- Hayatta en çok ikilemde kaldığın ve doğru karar verdiğin an neydi?
Siz planlar yaparken Tanrı gülümsermiş, yani demem o ki siz ne yaparsanız
yapın her şey olacağına varır. Şimdi soruyu tekrar tekrar okuyorum ve aklıma direk
bir nişan hadisesi geliyor. Çok uzun zaman önce yaşanan ve tarihin tozlu sayfalarında
yerini alan bu olay için diyebileceğim tek şey "iyi ki olmamış."

3- Mutluluk senin için ne ifade ediyor?
Hayatta hırsları ve egoları bir kenara bırakınca geriye ne kalır?
"Huzur" benim için tek mutluluk sebebi.
Aşk meşk işlerinde şansım yok, o nedenle  gün batımında sevdiğim bir şarkıyı
dinlemek benim için mutluluk sebebi. Hayaller kurmaya gerek yok, bulunduğunuz durumdan
memnun olmayı öğrenmeniz gerekiyor. Her ne kadar beceremesekte.

4- Kendin için oluşturduğun gizli bir tarifin var mı?
Tarif derken Berrak neyi kast etti yemek mi, yoksa cilt bakımı mı?
Ben bu soruyu cilt bakımı için yaptığım bir tarifi paylaşarak cevaplıyorum.
 Buradan okuyabilirsiniz.

5- En Sevdiğin kitap(lar)?
Küçük Prens kitabını 100.000 kez okusam bıkmam herhalde.

6- Benim için olmazsa olmaz dediğin makyaj ürünü ve markası? Neden?
Makyaj ürünlerine de doydum galiba, bitenin yerine yenisi geliyor ama
fondötenleri çok seviyorum, özellikle Rimmel Wake me up'ın cildimde duruşunu
çok seviyorum.

7- Hangi blogger veya vlogger ile tanışmak isterdin? Neden?
Bu "ünlü" blogger diye tabir ettiğimiz götü kalkmış hiçbir bloggler ve vlogger
ile tanışmak istemiyorum. En azından kiminle tanışmak istemediğimi biliyorum  :)

8- Kendini motive etmek için ne yaparsın?
Müzik dinlerim ♥♥♥

9- Diyelim ki piyangodan 100.000 lira çıktı. Yapacağın şsey(ler) ne olurdu?
Önce çok çok çok alışveriş ve uzun bir seyehat yapardım.
Dünyayı görmeyi istiyorum özellikle Machu Picchu antik kentini.



10- En unutulmaz anın neydi?
Genelde bu soruya hep "mutlu" olduğunuz anları yazmak istersiniz.
Benim için "unutulamaz an" diye bir şey yok çünkü ben unuttuğum zaman tam unutuyorum,
üzücü şeyleri de yazmak istemiyorum.

11- XYZ hava yolları sana çift kişilik gidiş ve dönüş bilet hediye etti.
Ama gideceğin yerde ne yazık ki 3 saat kalabileceksin hangi noktaya ve kiminle gitmek 
isterdin?
 Güzel bir soru :) 3 saat sürem varsa yakın bir yer tercih ederdim, Yunanistan olabilir.
Kiminle gitmek isterdim, sevgilim ile diyeceğim ama ütopik bir hayal olacak :)
Kuzenimle gideyim hadi :)


Ne uzun cevaplar yazdım, çok iyi geldi bana bu post :)
Şimdi benim 11 sorum neler olsun ?
Hemen başlayalım!

1-  Blog yazmak için ne gibi özelliklere sahip olmak gerekir?
Herkes blog yazabilir mi?
2-  Severek takip ettiğin, yazı dilini sevdiğin bloggerlar kimler?
3- 3 kelimeyle kendini ifade etmen gerekse bunlar ne olurdu?
4- Almadan yapamam dediğin, bittikçe aldığın kozmetik ürünü?
5- En sevdiğin yabancı/yerli dizi?
6- Totemlerin var mı?
7- Biraz özel hayat konuşalım mı? :)) Hayatında biri var mı?
İlişkiler hakkında düşüncelerin? 
8-  Sosyal medyanın hayatında ki yeri? En çok kullandığın sosyal medya?
9-  Canın çok sıkıldı, işin içinden çıkamıyorsun kendini iyi hissetmek için ne yaparsın?
10- Şu sıralar dinlemeyi en sevdiğin şarkı ?
11-  Şu an hayatında olmak istediğin yerde misin? Mutluluk, huzur, aşk seninle mi? :)

Kimleri etiketliyorum;
Hadi bakalım cevaplarınızı bekliyorum kızlar :)
Cevaplarınızı verdikten sonra sizlerde 11 soru hazılamalı ve blogger arkadaşlarınızı davet
etmelisiniz. Ve evet soruları hazırlamak biraz yorucu :)) Kolay gelsin :)


Takipte kalın!
periscope/aycanhayatadair

8 Temmuz 2015 Çarşamba

İzledim || Penny Dreadful

Merhaba!
Allah günahlarımı affetsin ama şu Ramazan artık bitse, gerçekten halim kalmadı.
Her zamanki tatil kudurmalarım başladıysa Ramazan bitiyor demektir.
Amaaaa ne olursa olsun tatile gidilmeyecek, bu tatil fobisini nasıl yeneceğim bilmiyorum.
Tabii ki bu konu başka postların hezeyanları, şimdi sizlere uzun yaz günlerini benim gibi
evde geçiren kulların seveceğini düşündüğüm bir dizi önerisi yapacağım.

Benim tavsiyelerimi dinleyenler pişman olmaz ona göre :)

penny dreadful

Kısaca konusu; Dorian Gray, Dr. Frankenstein, Dracula, Kurt adam gibi
korku figürlerini içinde barındıran Penny Dreadful Viktorya Londrasının sisli
sokakı atmosferinde geçiyor. Psikolojik gerilim - korku türünde olan dizi
oyuncuklarıyla göz dolduruyor. Amerika'da Showtime kanalında yayınlanan
dizinin yönetmeni Juan Antonio Bayona. 
Oyuncuları tanımak istiyorum diyosanız okumaya devam edin :)

Kadın denince aklıma Eva Green gelmiyordu tabii ama bu dizide ki performansından sonra
tapılası bir hatun olduğunu anladım :) Geç olsun güç olmasın.
Vanessa Ives rolünde müthiş işler çıkaran Eva bu rolde kendini bulmuş.
O yeşil gözler, kısık ses, vucüt dili ayyy yazdıkça yazasım geliyor ya :)
Yok, kendimi bilmesem hoşlanıyorum diyeceğim :)
Neyse Eva'yı geçelim Vanessa'ya gelelim, dizide kendiyle mücadele eden bir kadın,
içindeki kötülüğü bastırmaya çalışan, Tanrı'ya inancı tam, nedenleri nasılları çözmeye çalıyor.
Yani pek problemli, kıyamam ben ona, bu kadar problemin içinde yakın arkadaşı Mina'yı bulmaya
çalışıyor. Tabii bu sırada ona eşlik eden arkadaşları oluyor. 

Ethan Chandler rolünde Hollywood'dan elini eteğini çekmiş olan Josh Hartnett var.
Kendisi oldukça gizemli bir karakteri canlandırıyor. 
Amerika'dan İngiltere'ye gelmiş neden gelmiş büyük muamma.
Gösteri sanatlarıyla uğraşan Ethan Vanessa'nın kendisine iş teklif etmesiyle
olayların içinde buluyor kendisini. Kendisi de bu tür gizemlere alışık olduğu için
olaylara hemen ayak uydursa da inancını sorguladığı, işin içinden çıkamadığı
durumlar oluyor. Vanessa ile bir yakın, bir uzak arkadaşlıkları ise seyirciye
"hade len ne yapacaksanız yapın" hissi uyandırıyor :)

Sör Malcolm olarak tanıdığımız karizmatik erkek sınıfından Timothy Dalton.
Adamda bir kısık göz var anasını satayım konuşmasın bu herif baksın sadece :)
Kızı Mina'yı bulmak için Vanessa ile dedektiflik oynayan Sör Malcolm 
Afrika kıtasında kaşifler yapan bir kaşif. Oğlunu Afrika'da kaybeden ve bunun için
kendini suçlayan Malcolm kızını bulmak için elinden gelini yapıyor, adeta çırpınıyor.


Dr. Frankestein nasıl bir adamsın sen.
Harry Treadaway'in bilim insanı Doktor rolünde oldukça başarılı bir oyunculuk sergilediğini
yazmadan geçmeyelim. Korkusuz, meydan okuyan yapısı itibariyle toplumdan izole olan
doktor bir cesedin incelenmesi sırasında Sör Malcolm ve Vanessa ile tanışıyor.
Bir yandan doktorun gizli çalışmlarına göz atarken, diğer yandan ana hikyaye olan
bağlantısı güzel işlenmiş, en azından mal gibi bir Frankestein izlemiyoruz iki hikaye kaynıyor, birbirini besliyor. 

Dorian Gray taşşşşşşşşşşşşşşşşşş :)
Yakışıklılık abidesi,heykeli dikilecek adam Reeve Carney adamsınnn:)
Gizemli, zengin, yakışıklı, bu üçü bu adamı sevmemiz için yeter bence :)
Ne olduğunu uzun bir süre çözemediğimiz Dorian karakteri bana biraz havada
kalmış gibi geldi daha sonra hikayeye dahil oldu ama beni pek tatmin edemedi.
Ben onu daha çok görmek istiyorum, aşk ya şuna bakın, alın karşınıza izleyin yani :)

Billie Piper'ı Doktor Who'dan hatırlayanlarınız vardır.
Orada da çemçük ağzını sevmezdim burada da çok sevdiğim söylenemez.
Alık bakışları ile başına gelmeyen kalmamış hayat kadını Brona Croft'ı canlandırıyor.
Kendisinden pek hazzetmediğim için yazasım yok :)


Şimdi benim geldik fasulyenin faydalarına :) Ben sevdim mi, sevmedim mi?
Dizinin İngilter'de geçmesi hemde dönem dizisi olması o karanlık havayı çok güzel
yansıtmış. Oyuncular gerçekten başarılı, hiçbiri sırıtmıyor, herkes üzerine düşeni yapmış.
Showtime yapmış yine yapacağını kıyafetler, kamera açıları olayların içine giriyorsunuz.
Ancak sevmediğim yanları da mevcut, 1. sezon ilk beş bölüm çok sıkıldığımı itiraf etmem
gerek, 6. bölümden itibaren merak uyandırdı ve 7, 8 bölümleri izledim.
Zaten ilk sezon 8 bölümden oluşuyor.
Sıkılmanın nedeni ise hikaye yavaş ilerliyor, ne çıkacak diye beklerken hiçbişi çıkmıyor, 
ya da istediğiniz o patlama gerçekleşmiyor. Bunun nedeni dönem  dizisi ve psikolojik öğeleri
barındırmasından kaynaklanıyor  bence. 2. sezonu 10 bölümden oluşuyor ve 2. sezon bomba
kesinlikle bir şans verin. 3 Sezon onayını  da almış merakla beklediğim, uzun zaman
sonra beni heyecanlandıran dizilerden oldu kendisi.
Düşünsenize Dr. Frankestien, Dorian Gray, Cadılar, Vampirler ve Şeytan barındıran
dönem dizisi yapmışlar, tüm karakterleri bir şekilde buluşturmuşlar başrolüne de
Eva Green gibi bir hatunu koymuşar. Daha ne olsun  be okuyucu :)

Benim yazacalarım bitmez, ama ben biterim:)
 Sizlerin yorumlarını her zaman olduğu gibi merakla bekliyorum. 
Sizler Penny Dreadful'u izlediniz mi, sevdiniz mi?

Takipte kalın!
periscope/aycanhayatadair

7 Temmuz 2015 Salı

Sağlıklı saçlar için sizin sırrınız ne?

Türk kadınlarının %45’inin yıpranmış saçlara sahip olduğunu ortaya çıkaran ve onları besleyici bakımla buluşturan Dove, Türkiye’deki kadınların saçları ve saç bakımları ile ilgili farklı alışkanlıklarına dikkat çekerek çeşitli ipuçları veriyor ve her tip saç için geliştirdiği ürünlerle kadınların problemlerine çözümler getiriyor.

İşte size Türk kadınlarının saç tipleri ve bakım alışkanlıkları

Saç stilleri
Kadınların %25’i saçlarını dağınık olarak kullanmayı tercih ediyor.
%25 - Dağınık
%11 - Hacimli
%10 - Düzleştirilmiş
%4   - Uzun ve küt
Kadınların en çok dert ettiği 4 saç problemi
1. Saç dökülmesi
2. Güçsüz saçlar
3. Yıpranmış saçlar
4. Kırık Uçlar  
Kullanım şekli
Açık saç, Türk kadınları arasında en yaygın kullanım şekli.
%37 - Açık
%14 - At kuyruklu
%10 - Tepeden toplu
Isıyla şekillendirme sıklığı
10 kadından 4’ü, istediği şekli verebilmek için saçını ısıyla şekillendiriyor.
%13 - Haftada 2-3 kez
%11 - Ayda-haftada bir
%8   - Haftada 4-6 kez
%4   - Ayda birden az
Saçlarda yıpranma belirtileri
Yıpranmış saçların en dikkat çekici belirtileri arasında güçsüz ve kırılmış saçlar geliyor.
%52 - Güçsüz
%40 - Kırılmış
%37 - Dökülen
Kadınların %45’i yıpranmış saçlara sahip.
Yıpranmış saçlarla başa çıkmak için kadınların tercih ettiği 3 yöntem
1. Saçlarını düzenli kesmek
2. Saçlarının uçlarından aldırmak
3. Saçlarını daha çok toplamak
    

Çözüm

Dove Kırık Uçlara Karşı Etkili Bakım Kürü saç kırıklarına anında etki etmeye başlayarak, 3 kullanımda kırıkları %80’e kadar onarır*.
Böylece saçınızı ne zaman kestireceğinize kırıklarınız değil siz karar verirsiniz.
Daha etkili sonuçlar için Dove Kırık Uçlara Karşı Etkili Şampuan, Saç Kremi ve Saç Bakım Kürü’nü birlikte kullanın.
*Dove Saç Bakım Kürü uygulanmamış saçla karşılaştırıldığında...
TNS 2012 Alışkanlık ve Deneyimler (Habits & Experiences) araştırmasından alınan verilere göre düzenlenmiştir.

Bir boomads advertorial içeriğidir.

6 Temmuz 2015 Pazartesi

Bitenler #2

Merhaba!Her şeyden bi haber olup, elinde Channel çantası, ayağında Louboutin ayakkabılarıyla
gezinen yanına da bir iki ünlü arkadaş yapıp ortamlara akan güzellik abidesi kızımız sana da merhaba! Eğer bok atma işlemi  bittiyse benim bitirdiğim ürünlere geçelim :)
Çok fenayım ben :)))


Rituel de Beaute ısıtıcı bant; adet sancısı için 2 adet ısıtıcı ped var kutunun içinde.
Biliyorsunuz sıcak her zaman sancının yanındadır. Şahsen ben sıcak su torbası
olmadan bu sancılı dönemi geçiremiyorum.  Bu bantları iç çamaşırınızın üzerine
karın bölgesine yakın yere yapıştırıyorsunuz, ısıyı hiddediyorsunuz.
Gece uyarken bantları çıkarmanız tavsiye ediliyor.
Rahatlatıyor sadece, fazla bir etki beklemeyin :)

Seranem vucüt şampuanı; biraz zor durulanması ve kokusunun hiç kalıcı olmamasının
yanında daha ne eksisi var diye düşünüyorum. Genel olarak vucüt şampuanı sevmem zaten
bu da benim için olmasa da olur listesinde.

HC Hair Care; sevemedim, olmadı, yapamadım :) 
Şaçlarım boyasız, hiç boyamadım o nedenle mi oldu bilmiyorum ama
acayip derecede saçlarımı kabarttı ve elektiriklendirdi. 
Bana yaramadı Hc Hair Care :(

Garnier makyaj temizleme suyu ; bayılıyorum bu ürüne.
ikinci şişem de bitmek üzere ayrıntılı yazısını yazmak şart oldu.


Beauty Spell; nemlendirici losyonu kullandım harika bir kokusu var ama
hiçbir nemlendirme özelliği yok. Şöyle desem daha doğru olur, nemlendiriyor
ama anlık, sonrası foss bir ürün.

Ceradolin losyon ; harika bir ürün, denemenizi tavsiye ederim.
Yazısını okumak isterseniz buyrun.

Benri pamuk; bildiğin pamuk :)

İpek ve İpelina pamuk; İpeğin yeşil organik pamuğunu sevdim.
İpelina ise İpek markasının yeni ürünü. İkiside güzel pamuklar.
Zaten marketlerede kolay ulaşılabilir olması tercih sebeblerimizden.

Rexona roll on; galiba artık roll-on kullanmaktan vazgeçicem.
Terlemeyi önlüyor mu? Evet! 
Ama ama bu alüminyum olayı biraz canımı sıkıyor, zaten problemli koltuk altlarına sahibim.
Deodarantlarını deneyelim bakalım nasılmış.


Clinique nemlendici;   kışın severek kullandım, bittiği için üzgünüm, tekrar alacağım


Burt's bees dudak nemlendirici; bitirdiğim ilk dudak nemlendirici, kendimi tebrik ediyorum.
Ballı olan nemlendirici biraz ağır bir kokuya sahipancak nemlendirmesi güzel.


Bioderma Sebium hydra; bayıldım ben nemlendiriciye, harika harika.
Tester olduğu için hemen bitti, elimde ki yüz kremim bitince hemen tam boyunu alacağım.


Otacı argan el kremi; bayıldım ben bu el kremine, nasıl bitti anlamadım bile.
Evde kapışıldı adeta, çok güzel nemlendiriyor. Alınacaklar listemde :)

Flori di Bach; sabır otu içeren sabun, kullandım bitti. 
Yüzümü yıkadım ve sevdim, Gerginlik hissi yaptı ama çok az.
Sabun severler kullanabilir. Sabır ile alakalı pek bir faydasını görmedim :)

Mayon maske; kil maskesi severler buraya :)
Kullanmadan önce sıcak suda bekletiyorsunuz ve öyle kullanıyorsunuz.
Haftalık bakım için ideal.


Benim bitirebildiğim ürünler bunlardı, valla bravo bana :)
Sizin bu ürünlerden kullandığınız var mı?
Yorumlarınızı bekliyorum!

Takipte kalın!
periscope/aycanhayatadair


3 Temmuz 2015 Cuma

İzledim || Ters Yüz

Merhaba!
Dün izlediğim Pixar'ın yeni animasyonun Ceylin'le beraber izleme fırsatı bulduk.
Fırsat dediysek Bursa'nın kavurucu sıcağında sinemanın yolunu tuttuk ve küçücük
patlaşmış mısıra 5 tl para verip kıç kadar salonda yerimizi aldık. 
Salon çok havasızd, ne ilgili vardı ne bişi, hani bilet almadan girsek kimse sormayacakmış,
yaz diye çalışanlar da salmış kendini :) Neyse gereksiz ayrıntıları geçelim filmin konusuna gelelim.

Film Riley adında bir kızın doğumuyla başlıyor, Riley doğuyor ve filmi iki
farklı anlatı ile izliyoruz. Riley'nin hayatı ve beyninin içinde ki duyguların
hareketleri.5 duygu ile tanışıyoruz neşe, öfke, özgüntü, korku, tiksinç.
Başta her şey güllük gülistanlık giderken Riley'nin babasının işi nedeniyle
San Fransisco'ya taşınmasıyla tüm duygular birbirine karışıyor.
Beyninin içinde olaylar başlıyor :)
Gerisini yazmayayım, spoiler olacak :)



Film için yorumlarımı yazacak olursam; ben öyle aman aman film eleştirmeni
değilim ama çıktığım zaman kendime direk şunu söyledim "bir wall-e değil ve uzadı beee"
Peki böyle dedim ama hemen yaftalamayın bir dinleyin, okuyun yazacaklarımı.
Pixar'ı oldum olası severim, bu filme de büyük merakla gittim, bir tarafım çok
sevdi, bir tarafım hiç sevmedi, yani filme atıfta bulunacak olursam
iki duyguyu aynı anda yaşadım :) Filmi beynin içinde ki duygulardan işlemek
müthiş bir zeka , hem çok basite indirgeyip, hem de dert anlatıyor. Pixar olunca
böyle oluyor tabii. Ancakkkkk bir sorun var. Bir süre sonra sıkıldım, Riley'nin
yapacağı şeyi tahmin ettiğimiz için mi, yoksa beynin içinde olan olayların
akışı uzadığı için mi bilemedim. Karakteri sürekli zora sokup olay çıksın, filme
konu olsun uzasın gibi geldi. "Yeter be, ne olacaksa olsun" dediğim anlar oldu.
Tüm bunlara rağmen konusunu yani duyguları çok sevdim; Neşe sürekli denge
sağlamaya çalışıyor, Üzgüntü malum hep Bıkkın ve Üzgün, Öfkeli sinir harbi
yaşaınca kafası yanıyor, korku biraz geri planda kalmış gibi geldi bana, Tiksinç 
ise moda ikonası :) Bu duyguların dışında filmde beynin içinde olan pek çok
merkez görmek mümkün, örneğin; rüya merkezi, hayali arkadaş, çekirdek anılar,
silinen anılar, bir de adalar var, Sizi şekillendiren adalar. Çok çok akıllıca işlenmiş,
karmakarışık beyni yalın ve animasyon diline güzel dökmüşler.
Yapsınlar tabii ki adamlarda imkan var :) Benim en güldüğüm sahneler
anne ve babanın kafasının içindeki sahneler :))))  
Filmin yönetmeni Pete Docter.
Türkçe dublajın acayip başarılı olduğunu söylemeliyim.
Özellikle üzüntüyü seslendiren Gupse Özay. Harika bir iş çıkarmış.

Diğer dublaj sanatçıları ise;
Neşe - Aysun Topar
Üzüntü - Gupse Özay
Bing Bong - Engin Alkan
Anne - Özden Ayyıldız
Korku - Murat Şen
Tiksinti - Suzan Acun
Öfke - Ercan Demirel
Riley - Mısra Balkan
Baba - Ali Ekber Diribaş


Benim söyleyeceklerim bunlardı, unutmadan Ceylin filmde uyudu :)
6 yaşında ve pek anlayamadı en az 10 yaş için bir film bence :)
Kavranması pek kolay değil 6 yaşında bir çocuğa göre.

Siz Ter Yüz (inside out) izlediniz mi?
Ya da bana mutlaka izlemelisin dediğiniz bir animasyon var mı?
Yorumlarınızı bekliyorum.

Takipte kalın!
instagram/aycanhatadair
twitter/aycanhayatadair
youtube/aycanhayatadair
periscope/aycanhayatadair